Malpraktis, Latince “Male” ve “Prakxis” kelimelerinden türemiş olup, “kötü, hatalı uygulama” anlamındadır. Buna göre tıp alanındaki uygulama hataları, “Hizmetleri sunan hekim, hemşire ve ilgili yasaya göre hastaya müdahale yetkisi bulunan fizyoterapist, psikolog veya diyetisyen gibi sağlık personelinin, öneri veya uygulamaları sonucu, hastalığın normal seyrinin dışına çıkarak, iyileşmesinin gecikmesinden hastanın ölümüne kadar oluşan şartların” tamamını içerir.
Tıp mesleği mensubunun bir hastaya nasıl davranması gerektiği, bu konuda kendisinden ne beklendiği, neleri yapması, neleri yapmaması gerektiği; ulusal ve uluslar arası tıbbi etik ve kurallar, sözleşmeler, bildirgeler, yasalar, yönetmelikler gibi yazılı metinler yanında; genel ahlak kuralları, örfler, adetler ve ananeler gibi yazılı olmayan kurallar ile de belirlenmiştir.
Hekim ile hasta arasında vekalet sözleşmesinin varolduğu farzedilir. Bu vekalet sözleşmesinin gereği olarak, hekim; hastasının sağlığını korumak veya düzeltmek için gereken tedaviyi yapma, ona özen, bağlılık ve sadakat gösterme, tüm bilgi ve becerisini onun yararına kullanma, sırlarını saklama yükümlüğü altına girer.
Bu noktada şunu belirtmek gerekir; plastik cerrahiyi ilgilendiren bazı ameliyatlarda yapılan sözleşme eser sözleşmesi niteliğindedir. Eser sözleşmesinde, belli bir şeyin yapılması, meydana getirilmesi söz konusudur. İstenen sonuç oluşmazsa, (örneğin, istenen şekilde burun yapılmazsa) hekim malpraktis davasıyla karşılaşabilir.
Tıbbi müdahaleleri hukuka uygun hale getiren husus, hastanın aydınlatılmış onayının alınmış olmasıdır.
Aydınlatılmış onam nedir?
Sağlık, en riskli alanlardan biri olup, hekimin “kusur” olarak kabul edilebilecek bir hareketi olmasa bile, bazen zararlı sonuç ortaya çıkabilir. Hasta yapılacak olan tedavi veya girişimler konusunda aydınlatılırken, ortaya çıkabilecek komplikasyonlar (istenmeyen durumlar) açısından da bilgilendirilmek zorundadır. Aksi halde aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle sorumluluk ortaya çıkabilir.
Tıbbi malparktis olabilmesi için, hekimin kusurlu olması şarttır.
Kusur; genel olarak kabul gören tıbbi uygulama standartları çerçevesinde ortalama bilgi düzeyi, beceri, dikkat ve özene sahip bir hekimin göstermesi gereken davranışın gösterilmemesi olarak tanımlanabilir.
Davalar nasıl açılır?
Malpraktis davaları bakımından açılacak davalar, kamu hastanelerinde çalışan hekim ile özel hastanede çalışan hekim bakımından farklılık göstermektedir.
Kamu hastanelerinde çalışan hekimler bakımından 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında doğrudan hekime karşı tazminat davası açılamaz. Öncelikle tazminat talebinde bulunabilmek için hekimin bağlı bulunduğu idareye yazılı olarak tazminat talebinde bulunmak gereklidir. İdarenin 60 gün içinde cevap vermemesi halinde, 60 günün dolduğu tarihten itibaren, sonraki 60 gün içerisinde idari yargıda ilgili kuruma karşı dava açılabilir. Bu dava, mahkeme tarafından verilecek tazminat tutarının, hekime rücu edilmesi olasılığı bulunduğundan, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 61. maddesi gereğince, tedaviyi yapan hekime de bildirilir ve davaya dahil olması sağlanır.
Kamu hastanelerinde çalışan hekimler, ceza hukuku bakımından, cumhuriyet başsavcılığına şikayet edilir. Ancak, hekim hakkında soruşturma yapılabilmesi için çalıştığı kurumdan soruşturma izni verilmesi gerekmektedir.
Özel hastanelerdeki hekimler bakımından ise, doğrudan hekime karşı hem tazminat davası açılabilir, hem de cumhuriyet başsavcılığı şikayet edildiği takdirde, hekim doğrudan soruşturma açılması mümkündür. Ayrıca tazminat davalarında özel hastane de taraf olarak gösterilebilir.
Faydalı olması umuduyla...
Av. Aslıhan Gürbüz Sevim
Ekim 2020
Yararlanılan Kaynaklar
Prof.Dr. Gürsel Çetin, Tıbbi Malpraktis, Yeni Yasalar Çerçevesinde Hekimlerin Hukuki ve Cezai Sorumluluğu, Tıbbi Malpraktis ve Adli Raporların Düzenlenmesi Sempozyumu, 2006 http://www.ctf.istanbul.edu.tr/stek/pdfs/48/4802.pdf
©Bu sitedeki yazılar, yazar adı ve site kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Comments