top of page

Özel Hukukta Delillerin Bildirilmesi Teksif İlkesi

Güncelleme tarihi: 5 May 2023

Teksif ilkesi, özel hukukta yani ceza mahkemeleri dışında yapılan, kişinin cezalandırılması amacı olmayan davalarda ya da idarelere karşı idare mahkemelerinde açılmış olan uyuşmazlıklar haricinde, -alacak, tazminat, boşanma, nafaka, patent hükümsüzlüğü, haksız rekabet gibi- asliye hukuk, sulh hukuk, ticaret, tüketici ve aile mahkemeleri, iş mahkemeleri ya da fikri sınai haklar hukuk mahkemelerinde açılan davalarda, Hukuk Muhakemeleri Kanununda belirtilen süreler içinde, yargılamanın belirlenen kesitine kadar delillerin mahkemeye sunulmasını ifade eder.

Diğer taraftan teksif ilkesini açıklayabilmek için, öncelikle medeni usul yargısındaki iddia ve savunmayı anlatmak doğru olur;

Davacının, verilmesini istediği kararı elde edebilmek amacıyla, davadaki maddi soruna ilişkin olayları mahkemeye bildirmesine “iddia” denir.

“Savunma” ise, davalının, davacının davadaki uyuşmazlığı ve bununla ilgili dayanaklarını mahkemeye bildirmesi üzerine, davacının ileri sürdüğü olaylarla ilgili yada farklı olarak uyuşmazlığa ilişkin yeni hususlar ekleyerek uyuşmazlığa dair açıklamalarını mahkemeye bildirmesidir.

Dolayısıyla teksif ilkesi, iddia ve savunma sebeplerinin bildirilmesi ve uyuşmazlığın sebep ve haklılığı hakkındaki delillerin gösterilmesini kapsar.

Hukuk Muhakemeleri Kanununda özel hukukta yargılamaya hakim olan ilkeler, anılan Kanunun 24. maddesi ile 33. maddesi arasında düzenlenmiştir. Bu ilkelerin içerisinde teksif ilkesi doğrudan doğruya ifade edilmemiştir.

Söz konusu ilke her ne kadar Hukuk Muhakemeleri Kanununda gösterilmemiş olsa da,

Hukuk Muhakemeleri Kanun’un;

141. maddesindeki, yazılı yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağına ilişkin; “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” düzenlemesi,

319. maddesindeki, basit yargılama usulündeki iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı hakkındaki; “İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.” düzenlemesi,

Ayrıca, delillerin bildirilebileceği zamanı gösteren, 145. maddesindeki “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” düzenlemesi teksif ilkesinin kaynağını oluşturan hükümlerdir.

Bu ilke ile amaçlanan, yargılamanın sürüncemede kalmaması, yargılamanın hızla sonuçlandırılmasıdır. Teksif ilkesinin geçerli olmadığı bir yargılamada, davanın her aşamasında yeni vakıalar sürekli olarak ileri sürülebilir. Bu durum, yargılamanın sürdürülmesinde ve makul bir sürede sonuçlandırılmasında engel oluşturur.

Zira her yeni durum tekrar inceleme gerektireceği için tahkikatın genişlemesine yol açar. Daha da ötesi ileri sürülen her yeni hususa ilişkin, karşı tarafa savunma yapması için süre verilmesi gerekir. Bu durumun sürekliliği halinde, uyuşmazlığın çözümü bakımından sonsuz bir döngü oluşur ve yargılama uzunca bir süre sonuçlandırılamaz.

Teksif ilkesi ile aynı zamanda medeni usul yargılamasında bir düzen sağlanmış olur. Yargılamada, taraf iradelerine veya hakimin takdirine izin verilmeksizin hangi iddia ve savunmaya dair dayanak bilgi, belge ve tanıkların hangi zamana kadar ileri sürebileceği belirlenmiştir.

Öte yandan Kanun’da öngörülen usûl kesitinden sonra, taraflar, iddia ve savunma vasıtaları hakkında bilgi edinmiş olur. Böylelikle yargılamada kural olarak, yargılama usulünde belirlenen süre geçtikten sonra beklenmedik bir durum ile karşılaşılmaz. Aynı zamanda, Mahkeme de Kanun’da belirlenen usûl kesitinden sonra, tarafların iddia ve savunma vasıtalarını öğrenmiş olur ve uyuşmazlığın çözümü yoluna gider.

Elbette pek çok kuralda olduğu gibi, iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının istisnaları da vardır. Bunlar ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati olarak karşımıza çıkar.

Ayrıca, davalarda, tahkikat aşamasına geçilmeden önce, ön inceleme duruşmasında, taraflardan birinin yokluğu halinde, duruşmada hazır bulunan tarafa, karşı tarafın muvafakatine ihtiyaç olmaksızın, iddia veya savunmasını genişletme ve değiştirme hakkı tanınmaktadır.

Sonuç olarak, teksif ilkesi, iddia ve savunma sebeplerinin ve delillerin, diğer bir deyişle dava malzemesinin belirli bir usul kesitine kadar mahkeme önüne getirilmesini, bundan sonra ileri sürülen ya da getirilen iddia ve savunma sebeplerinin ve delillerin mahkemece dikkate alınmamasını öngören özel hukuktaki yargılama hukuku ilkesidir.

Bu ilkeden çıkarılacak diğer bir sonuç ise; hukuktaki bu teknik hususun uygulanabilmesinin bir avukat yardımıyla yapılabileceğinin unutulmaması gereğidir.


Dilerim, faydalı olur…

Av.Aslıhan Gürbüz Sevim

Mayıs 2023



Yararlanılan Kaynaklar



Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page